26 Şubat 2014 Çarşamba

Esperanza'nın Kutusu...

Esperanza'nın Kutusuyla tanışmama vesile olan bir arkadaşım ve ben o arkadaşıma yazımın başında çok teşekkür ediyorum.

İyi ki böyle beni bilen arkadaşlarım var da böyle güzel hediyelerle zamanımı oldukça eğlenceli bir şekilde geçirebiliyorum.

Kitaba gelecek olursak kitap 21 dile çevirilmiş ve 85 ülkede yayınlanmış. Kitabın yazarın M.Amparı Escandon. Çeviren kişi ise Gökhan Doğru.

Kitabın arka kapağını çevirip baktığınızda karşınıza şu yazı gelecek:

"Umut ne zaman kaybolur? Esperanza'ya sorarsanız, hiçbir zaman!

Bir gün bir doktor yanınıza gelip basit bir hastalıktan dolayı hastanede yatan kızınızın öldüğünü söylese ne yapardınız? Ona inanır mıydınız? Yoksa Esperanza gibi, kızınızın ölmediğine inanıp umudunuzu hep yanınızda mı taşırdınız?"

Tabii arka kapak yazısının devamı da var ama devamını buraya yazmak istemiyorum. Çünkü kitabı alma zahmetine katlanıp da okursunuz diye düşünüyorum.

Gelelim şimdi benim kitap hakkındaki düşüncelerime. Kitapta başlarda isimleri aklımda tutmakta oldukça zorlandım. Ayrıca her şey için bir aziz olması da çok tuhafıma gitmişti ama kitabı okumaya devam ettikçe yadırgadığım şeyler hoşuma gitmeye başladı.

Esperanza'nın kitabın başındaki karakteriyle kitabın sonunda ulaştığı karakterin analizi beni oldukça tatmin etti. Kişinin yaşadığı olaylar karşısında aldığı kararlar doğrultusunda kendini geliştirmesi, deneyimlerinden ders alması oldukça iyi bir şekilde okuyucuya gösteriliyor.

Hatta kitapta ufak bir yerde geçen "Sen eskiden iç çamaşırlarını bahçeye asmazdın, şimdiyse iç çamaşırlarını sergilediğin bir işte çalııyorsun, bu nasıl bir iş Esperanza anlamıyorum." der Esperanza'nın çok yakın arkadaşı...

Evet Esperanza azizlerine körü körüne bağlı. İçindeki inanç onu ayakta tutan tek şey. Bütün umutlarını azizlerini sığdırdığı bir çantanın içinde gittiği her yere taşıyor roman kahramanımız. Çocuğunu kaybetmenin acısını azizleri taşıdığı kutunun içinde saklıyor Esperanza... 

Umutları olmasa kendini geliştiremeyecek, farklı diyarlar keşfedemeyecek, yeni yerler göremeyecekti o. Küçük bir kasabaya sıkışmış halde azizlerine sıkı sıkıya sarılmş halde kah yağmur azizine dua edecek, kah yol azizlerine yakaracak, kah kiliseye gidip de kefaret için dua dilenecekti romanımızın kahramanı... Ama öyle olmadı. İşler beklediği gibi gitmedi. On iki yaşındaki kızı bademcik ameliyatından çıktığında Esperanza'nın aklında tek bir hayal vardı: "bademcik ameliyatının bir aile geleneği olması.", ama olmadı... Her şey beklediği gibi gitmedi ve bir gün sonra küçük kızının ansızın ölüm haberini aldı Esperanza ve tutunacak bir dal aradı. O tutunacak dalı da bir gün evde yemek yaparken kirlenmiş fırın camında buldu. Aziz'i, umut ışığı, Aziz Judas Tadeo tam da umutlarının tükendiği bir anda karşısına çıktı ve olaylar orada başladı.

Esperanza'nın Kutusu oldukça sürükleyici bir roman. Kitabı elimden bırakmadan soluksuz okudum. Zaman zaman heyecandan tırnaklarımı kemirdim, zaman zaman da bu aziz de nereden çıktı yine kardeşim yahu dedim. 

Okumanızı tavsiye ederim :)

Kitabın Adı: Esperanza'nın Kutusu
Kitabn Yazarı: M.Amparo Escandon
Yayınevi: Arunas

25 Şubat 2014 Salı

Tufan Zamanı


"Boğulmak üzereyseniz, yumuşak, süngersi bir şeye tutunmak işinize gelmez. Daha katı bir şey ararsınız."


"Ne var ki merhamet EMEK ister, oysa bizler çok toyduk."


"Yazılmış hiçbir şeye inanılmazdı. Ruh, nesneden nesneye değil ağızdan ağıza yolculuk eder: Kitaplar yakılabilir, kağıt ufalanabilir, bilgisayarlar yok olabilir. Sadece Ruh Sonsuza dek yaşar ve Ruh nesne değildir."



21 Şubat 2014 Cuma

Zorbalar Her Zaman Zorbadır


Kitap elime yaklaşık bir hafta kadar önce ulaştı. Açıkçası ben evde değilken gelmişti ve eve gelinceye kadar kitabın heyecanıyla yanıp tutuşmuştum.

Neyse kargo paketini açtıktan sonra kitabın bir zarfla kaplı olduğunu gördüm. Zarfın üzerinde yazanlar beni daha da mutlu etti. Heyecanımı bastırmaya çalışarak kitabı zarftan çıkardım. Orada bana bakıyordu. Gözlerimin, gözlerimin içine içine bakıyordu "Ölümüne Takip" kitabı...

O bakışmanın aşkıyla kitabı okumaya başladım. Daha önce de söylemiştim, bilirsiniz yani ben polisiye romanları daha bir çok seviyorum. Bu da öyle bir kitap ve sürükleyici oluşu beni daha da memnun etti. Hani nasıl denir bazı polisiye romanlar vardır ki oflaya puflaya, sıkıla sıkıla okunur da sonunda hiçbir şey olmadığına yanar ya insan... İşte Ölümüne Takip o kitaplardan değil.

Olay örgüsü oldukça etkileyici. Cinayetlerin neden yapıldığını bilmeden, bağlantı var mı yok mu diye kafa patlatmak insanın hoşuna gidiyor. Nereden ne gelecek tam emin olamamak kitabı daha da sürükleyici kılıyor. Nedense o bilinmemezliği gün yüzüne çıkarma arzusu insanı kitaba bağlıyor. Böyle olunca da kitabı oldukça çabuk okuyup, tüketiyor insan. Tabii ki de bu durum güzel bir şey. 


Peki hikayemiz nasıl başlıyor şöyle ufak bir girizgah yapalım da merakınızı kıpraştıralım. 

"Dokuz yaşında Daisy ömründe ilk defa nedime olacağı günü heyecanla bekliyordu. Kendisine o gün giymesi için harika bir elbise dikiliyordu. Yapılan provalar heyecanına heyecan katıyordu Daisy'nin.
En son gün sonunda elbisesi dikildiğinde hemen köşe başındaki anneannesine gidip harika nedime elbisesini göstermek istedi. Annesi çabuk dönmesi kaydıyla Daisy'i anneannesine gönderdi.
Anne nereden bilebilirdi ki akşam üstünün pek de tekin olmayacağını...
Nerden bilebilirdi ki kızıl saçlı, güzeller güzeli kızını son görüşü olacağını...

Peki bu cinayetle olay son bulacak mıydı?

Jack cinayeti çözebilecek miydi?"

Hepsi ama hepsi Trend Yayınevinden çıkan, RC Bridgestock'un kaleme aldığı Ölümüne Takip kitabında.
Kitabı okumanızı ve heyeanlı dakikalarıma ortak olmanızı istiyorum.
Kendinizi bu sürükleyici romandan mahrum bırakmayın.

Kitabın Adı: Ölümüne Takip
Kitabın Yazarı: RC Bridgestock
Yayınevi: Trend Yayınevi
Konusu: Polisiye

16 Şubat 2014 Pazar

Biri Beni Durdursun, Yoksa Kötü Olacak...

Ömrü boyunca kaç kez aşık olur insan, kaç kez sever, kaç kişiye yer açar yüreğinde? Bir kalp kaç kez göçer bir bedenden başka bir bedene?

Olivia işte bu soruların cevabını zaman çok geçtikten sonra idrak edecekti... İnatçılığı, gururu, ketumluğu, daha doğrusu onu o yapan her şey ama her şey Caleb'le olan ilişkisinin önünde aşılması güç duvarlar örüyordu.

O gün yağmurun azizliğine uğramasaydı Olivia, kader ağlarını örmeseydi, Caleb'le o müzik mağazasında karşılaşabilir miydi? Bence hayır. Hayatta her şeyin ama her şeyin bir sebebi var ve onlar tekrardan bir ilişkiye yelken açabilecekler miydi, korkusuzca, her şeyi sil baştan düzenleyerek...

Ama her şey Olivia'nın düşündüğü gibi değildi. Ellerini terleten, nefesini kesen, kötü anıların korkusuyla kalbini küt küt attıran anıları sadece kendine aitti artık Olivia'nın. Çünkü Caleb hafızasını kaybetmişti. Olivia ile ilgili tek bir anısı dahi kalmamıştı. Ve işte bunu öğrendiğinde Olivia'nın içinde bir umut ışığı peydah oldu.


Peki hafızası geri gelirse... Bütün pişmanlığıyla öfkesine yenik düşerse... Sorular, sorular, sorular... Çıldırmasına ramak vardı Oliva'nın ama Caleb... Deliler gibi sevdiği adamı bir kez daha elde edebilirdi. Bunu yapabilirdi ve bu sefer gitmesine izin vermezdi. Evet, evet bunu başarabilirdi.

Leah... Ahh o kızıl şeytan... Elime geçse saçını başını seve seve yolacağım, tüm kpss stresimi üzerine kusabileceğim kadın... Bu büyülü hafıza kaybını bile kendi lehine çevirebilecek, Olivia'yı Caleb'siz mi bırakacak? Hepsi ama hepsi Tarry Fisher'in kaleminden Fırsatçı kitabında.

Soluksuz okuyacaksınız bu kitabı. Satırdan satıra, sayfadan sayfaya atladığınız her dakika içinize aşkın her bir yoğunluğu ilmek ilmek işlenecek. Tutkuyu, nefreti, arzuyu, özlemi ve daha milyon tane duyguyu bir anda hissedecek ve bir an gelecek nefesiniz kesilecek karmaşadan.

Okurken yalnızlığıma üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Olivia kadar derinden sevmek istedim birisini. Caleb gibi tahrik edici olmak istedim ve de saçını başını yolmak istesem de Leah kadar kararlı bir şekilde hareket etmek istedim. Bakalım okurken sen nasıl hissedeceksin :) Zaman kaybetmeden alıp, oku derim.

Kitaptan Alıntılar :)

"En sevdiğin rengi unutmak nasıl bir histi? Ya da kalbini paramparça eden kızı?"

"Kulağa çok bencilce geliyor biliyorum ama tek istediğim kendi yolumu bulabilmem için herkesin beni rahat bırakması, anlıyor musun?"

"Çok duygusal biriydi ama bunu gösteremeyecek kadar serinkanlıydı..."

"Gözlerinde bir hüzün var, belki büyük oldukları ya da hayal kırıklığına uğramış gibi uzaklara daldıkları için. Çok kırılgan oldukları kesin, ama cesurlar da çünkü her şeye meydan okurcasına bakıyorsun. Bir de, çeneni tutma biçimin. Cüretkar ve inatçısın ve hep kuzeyi gösteren küçük züppe bir burnun var. İnsanları kendinden uzak tutmak için züppe rolü yaptığını düşünüyorum."

"Mırıldanacak kadar mutluysan dünya tersine dönmüş demektir."

"Yeniden seveceğim, Olivia, senin canın ise hep acıyacak. Yaptığın şey... Kendi ellerinle değersizleştirdin. Hayatının geri kalan her gününde beni hatırlayacaksın, çünkü ben doğru kişiydim ama sen beni fırlatıp attın."

"Birini sevmek, kendini mutlu etmekten daha çok şey demektir. Onun senin olduğundan daha mutlu olmasını istemelisin."

Kitabın Adı: Fırsatçı
Kitabın Yazarı: Tarryn Fisher
Yayınevi: Aspendos


13 Şubat 2014 Perşembe

Rabiş'imin Şirin Yazısı :)


 
                "Ölüler Hesap Sorabilir..." başlıklı blog yazını okuyunca ilk işim bu kitabı almak oldu.

Bitirene kadar elimden düşüremedim. Çok etkileyici ve akıcı bir kitap. Anlattığın kadar varmış :) 
Benim bu kitabı almama vesile olduğun için teşekkürler :)) 

He bu arada  diğer önerilerin arasında beğendiklerimi de not ettim hepsiyle bir an önce kavuşmak istiyorum :) 
Emeğine sağlık...
 

4 Şubat 2014 Salı

Tatlı mı Tatlı Gwenvael'in Hikayesi : Ejderin Tutkusu

Ahhh Gwenvael, kadınların tutkulu rüyası... Bakire avcısı Gwenvael ahhh acaba bir gün gelecek ve o da aşık olabilecek mi?

Peki ya Ejderin Arzusunda yarıda kesilen o kadınla olan trajik karşılaşma ne olacak? Hikaye nerelere gidecek? Canavar gerçekten de canavarlığını gösterip tatlı, sempatik, yakışıklı, gönül avıcı Gwenvael'e kötü bir şeyler mi yapacak?

Tüm soruların cevapları kitapta mevcut ama senle kitap hakkında düşüncelerimi paylaşmazsam çatlarım. Kitabı okurken tırnaklarımı boşu boşuna kemirmedim ya?! Heyecanın doruklarında gezdim ve de sonunda kitabı okumayı bitirdim ve düşüncelerimi birileriyle paylaşmazsam da çatlarım ben!

Çatlamamı istemezsin değil mi okuyucu? İstemezsin, istemezsin, biliyorum ben :)

Bildiğiniz üzre Gwenveal oldukça kendini beğenen bir tip ve kitapta da bunu satır aralarında ayrıntısıyla kendi cümlelerinde gözlemleyebiliyoruz. Misal veriyorum:

"Sen de benim ölmek için fazla güzel olduğumu düşünmüyor musun?"

Nasıl da kendine aşık değil mi tatlı ejderhamız :) Onu bu kadar tatlı yapan da sanırım bu kendini beğenmişliği değil mi ya :)

Ayrıca bu tatlı mı tatlı ejderhamızın yılanı deliğinden çıkarır cinsten de tatlı mı tatlı bir dili var ki akıllara zarar. Yine örnek veriyorum :

"Nasıl ağlanması gerektiğini öğrenmelisin. Yoksa sonunda her şey mahvolur. O bir tek damla göz yaşı harikalar yaratır.
.........
Eğer gözlerin bir bıçak olsaydı, beni şerit şerit doğrarlardı."

Bir kaç satırda okuduğunuz üzre kitaptaki kurgunun oldukça akıcı bir şekilde ilerlediğini fark edebilirsiniz. Şahsen ben çok kısa bir sürede bitirdim kitabı. (Ha hızlı okuyor oluşum benim için bir artı olabilir ki sanırım bu kendini beğenmişlik Gwenveal'den üzerime yapıştı. Beni mazur görün yakışıklı ejderha kadar tatlı olmayabilirim :D )

Sonrasında ilk iki kitaba göre bu kitapta anlatılanlar tek bir konuya odaklı değildi. Yani Gwenveal'le ilgili belli başlı bir kurgu söz konusuyken arka plandaki karakterlerinden hayatlarıyla ilgili bir hayli fazla ayrıntı ve sonuçlanmaya doğru filizlenen kısımlar mevcuttu. Bu durumda çıkacak yeni kitap için okuyucuları oldukça merakta bırakan bir ayrıntı olarak burada dursun.

Kanlı kraliçe Annwyl ikizleri dünyaya getirecek enerjiyi insan vücudunda barındırıyor mu sorusunun cevabı da bu kitapta gizli. Minatorların neden Annwyl'in peşinde olduğu da...

Eğer ki serinin ilk iki kitabını okuyup da bu kitabı hala almadıysanız büyük bir zaman kaybı içerisinde olduğunu söylemek isterim. Çünkü ilk iki kitap oldukça iyiyken bu kitap muhteşem diyorum.

Peki ya Canavar, canavar kim, onun hikayesi ne dediğini duyar gibiyim. Onun hakkında da kendi sözlerinden ufak bir alıntılama yaparak biraz bilgi vermek istiyorum:

"Kişinin diz çökerek , kendisini dinlemeyen tanrılara yalvarmak yerine kendi ayakları üzerinde durarak sadece kendi kendisine güvenmesi çok daha iyidir."

Son olarak yazımı kitaptan bir sözle bitirmek istiyorum:

"Dilersen başkalarına yalan söyleyebilirsin. Onlara yalan söyle, onlarla oyna, onlara duymak istedikleri şeyleri söyle. Ama bana bunları yapma. Asla yapma. Bir daha asla...

Kitabı aldığında soluksuz okuman dileklerimle, mutlu kal :)


Kitabın Adı: Ejderin Tutkusu
Kitabın Yazarı: G. A. Aiken
Yayınevi: Ephesus Yayınevi