Jerry sadece çok küçük yaşlarda sevilen bir çocuktu. Çocuk demek bile ne kadar doğru bilmiyorum. Sanırım şöyle demem gerek: Jerry bebekken oldukça fazla seviliyordu, hatta annesi ve babası onları bir bakımevine bırakmış olsa da ablalarının ilgisiyle hayatından memnun haldeydi.
Günler ayları kovalarken, Jerry her çocuk gibi büyüyordu ve çevfresindeki ilgiden oldukça memnundu. Annesinin ve babasının yokluğunu hissetmiyordu. Taa ki bakımevine yeni bir rahibe gelene kadar...
O günden sonra hayatı karanlık bir kuyudan farksız halde; ağır, aksak; korku dolu bir şekilde devam eder hale gelmişti.
Her gece yatağından bir rahibenin onu alıp da başka bir odaya ne zaman götüreceğini beklerken uyuyup kalırdı küçük Jerry. Aklını tek bir soru kurcalar dururdu: Gerçekten de rahibelerin dediği gibi "Şeytanın Çocuğu" muydu?
Peki bu sıfatı hak edecek ne yapmıştı? Suçu neydi? Neden sürekli şiddete maruz kalıyordu? En olmadık anlarda, en beklemediği zamanlarda neden hep bir şeylerden mahrum bırakılıyordu? Sevilmeyi, ilgi görmeyi, değerli hissetmeyi neden hak etmiyordu? Neydi rahibelerin bu kadar nefretini çekmesine sebep olan şey? Minnacık bedeninde barındırdığı aklı bunları anlayacak yaşta değildi. Rahibelerin hareketleri de anlaşılır cinsten değildi ya...
Sevilmiyordu, dışlanıyordu, istenmiyordu, hor görülüyordu. Her gece bu yüzden dua ediyordu küçük Jerry. İçinde milyonlarca soru vardı... Sorularını içinden bile dile getirdiğinde gerçekten şeytanın çocuğu olacağına inanıyordu Jerry...
Yine bir gece onca şiddete maruz kalıp da dua etmesi için mihrabın önüne diz çöktürüldüğünde içinden geçenleri şöyle dile getiriyordu masum çocuk:
"Gerçekten bir tanrı var mı? Varsa, neden benden nefret ediyor ve başıma böyle korkunç şeyler gelmesine izin veriyor? Ben gerçekten çok ama çok dua edersem ve beni affederse ve beni iyi biri yaparsa, ben rahibeleri hiç affedebilecek miyim?"
Minik bir çocuğun içinde biriken acının kelimelere dökülüşüydü bu. Yıllarca içinde büyük bir acı olarak kalacak cümlelerdi bunlar...
Onca şiddetin içinde birikmesiyle öfke kontrolünü sağlayamaz olmuştu Jerry. En ufak bir aksaklıkta patlayacak bir bomba gibi oluyordu. Bu yüzden bakımevinde iyice göze batmaya başladığını fark ettiğinde yalnız olmadığını da anladı. Sadece şiddet gören kişi o değildi. Tek istenmeyen çocuk o değildi. Onun gibi başka istenmeyen çocuklar da vardı. Jerry ilk defa kendini yalnız hissetmiyordu. Kendisi gibi çocukların var olduğunu bilmek ona biraz da bu yaşadıklarını katlanılabilir kılmıştı.
Zaman hızla geçip gidiyordu ve rahibeler artık Jerry'i kontrol altında tutamadıklarını düşündüklerinde başka bir okula yatılı olarak gitmesi kararlaştırıldı. Her çocuk gibi Jerry de heyecanlandı. Değişimler kimi heyecanlandırmazdı ki... Ama, ama kendisini bekleyen daha büyük acıların başlangıcı olduğunu nereden bilecekti ki miniğimiz...
Yürek burkan şiddet içerikli anılarını ardında bırakıp yarı yarıya boş bavuluyla yeni okulunun yolunu tuttu Jerry... Kendini bekleyen berbat hayat hakkında aklında tek bir fikir dahi yoktu.
Kendi kendine söylendiği anlardan birinde şöyle bir cümle kurmuştu:
"Yarının ne getireceğini kim bilebilirdi? Ben biliyordum. Ömrümün her yarını ne getirdiyse o da aynı şeyi getirecekti: HİÇBİR ŞEY!"
Eğer ki elinizde şu an bu kitap varsa satırlardaki acıyı hissedeceksiniz. Yaşanmış bir olay olması zaten insanın kanını donduruyorken bir de ayrıntılarıyla her şeyi okuyor olmak daha büyük bir acı...
Günümüzde "Kol kırılır, yen içinde kalır" gibi bir inanış var. Birçok küçük çocuğun tacize ve şiddete maruz kaldığını bildiğimiz halde ya görmezden geliyoruz ya da aile işine karışılmaz, beni ilgilendirmez diyerek susmayı tercih ediyoruz.
Ancak Jerry Coyne susmadı. Yaşadığı olayların üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu iğrenç şeyleri yapanların hak ettikleri cezayı almaları için elinden geleni yaptı. Haklıydı, yaşadıklarını hayatını ipotek altına almış gibiydi. Susması asla çözüm getirmiyordu ve o konuşmayı seçti. Konuştu çünkü başkalarının belki umut ışığı olabilirdi. İyi ki de susmadı ve tacize maruz kalanların umudu oldu. Kendisi gibi olan insanların da konuşmasını sağlayarak suçluların cezasını bulmalarını sağladı.
Empatik duygularla bir an geldi o şiddete kendim maruz kalmışçasına acı çektim ve bir an geldi Jerry'nin içinde biriktirdiği göz yaşlarını serbest bırakması için dua ettim. Neden dedim, neden hiç kimse ama hiçbir kimse bir kez bile olsa gerçekten can kulağıyla dinlemiyor ki karşısındakinin dertlerini...
Bu kitap umarım başkalarının hayatında bir umut ışığı bırakır. Ve umarım şiddete maruz kalanlar ve tacize uğrayanlar susmamaları gerektiğini ve bunları asla hak etmediklerinin ayrımına varır.
İyi okumalar dilerim herkese.
Kitabın Adı: Şeytanın Çocuğu
Kitabın Yazarı: Jerry Coyne
Yayınevi: Trend Yayınevi
Trend Yayınevi'ni twitterda ve facebookta takip etmek isterseniz diye linkleri de yazayım istedim.
Twitter: https://twitter.com/TrendYayinevi
Facebook: https://www.facebook.com/TrendYayinevi
21 Ocak 2014 Salı
Bir Gün Benim de Sıram Gelecek...
etiketler
bakımevi
,
çocuk istismarı
,
empati
,
gerçek hayat
,
jerry coyne
,
kitap
,
kitap eleştiri
,
pedofili
,
rahibe
,
şeytanın çocuğu
,
şiddet
,
taciz
,
tecavüz
,
trend
,
trend yayınevi
,
yatılı okul
,
yayınevi
6 Ocak 2014 Pazartesi
Çemberin Dışındayken İçine Bir Göz Atmak İstersen Eğer...
Hangi kitaptan mı bahsedeceğim bu yazıda? Hemen söyleyeyim. Tim Weaver'dan Paravan. Türkiye'ye getiren yayınevi ise Ephesus.
David Raker çok sevdiği karısı Derryn kansere yakalandığında, onu yalnız bırakmamak için işini bırakarak evinde kendine ufak bir oda ayarlayıp serbest olarak çalışmaya başlar. Karısının durumu günden güne kötüye gittikçe de onunla daha fazla ilgilenmek için de serbest olarak devam ettiği işinden de feragat etmek zorunda kalır. Gel zaman git zaman eski arkadaşlarından biri işi nedeniyle onu arayıp da yardımını isteyene kadar...
David arkadaşına yardım etmek istemez çünkü karısıyla geçirdiği her an çok değerlidir onun için. Fakat Derryn David'e biraz da olsa kendine zaman ayırmalısın der ve David eski arkadaşının isteğini yerine getirmek zorunda kalır. Ancak işi kabul ettiğinin ertesi günü canından çok sevdiği karısı Derryn dünyaya gözlerini yumar.
Derryn'in vefatıyla birlikte hayatının da büyük bir parçasını kaybeder David... Ancak günlerden bir gün ofisine ölen çocuğunun öldüğüne inanmayan biri gelir. Çocuğunun ölümünü kabullenmiş olduğunu dile getiren kadın, kabullendiğim şey ölüm olsa da gözlerim beni yanıltıyor olamaz der David'e ve yüklü bir para karşılığı çocuğunu araştırmasını ister David'den. David başta bu işi kabul etmese de hayatındaki boşluğu dolduraak bir şeyler aradığından işi kabul etmeye mecbur kalır. Olaylar da bu işin kabulünden sonra patlak verir.
Sır perdesinin ardında diri diri yanmış ve teşhisi bir dişten olan biri vardır. Bulunduğundan beş sene önce ortadan kaybolmuş, izini kaybettirmiş biri ansızın ölü olarak eski evinin yakınlarında nasıl bulunabilir?
David olayı en ince ayrıntılarına kadar araştıracak ve çözüme kavuşturacak mı? Yoksa pes edip o Derryn'siz bom boş hayatına geri dönüp, inzivaya mı çekilecek?
Ölümlerin ardındaki paravan bir şirketten yola çıkarak öldüğü sanılan kişiyi ölü ya da diri bulabilecek mi David? Olasılıksız olan şeyleri ölüleri diriltebilecek mi?
"Zayıf bir adam mutlak güç veriyorsun, ama aslında sadece zayıflığını beslemiş oluyorsun"
diye yazar kitabın satır aralarında yazar...
Okunası, sürükleyici, kimi zaman gizemli, kimi zaman sarsıcı bir kitap Paravan. Bazı anlar gelecek ki nefesinizi tutacak, soluksuz kalacaksınız ve bazı anlarda hayretler içerisinde bir sonraki sayfaya geçeceksiniz.
Paravan, Tim Weaver'in ilk kitabı olmasına rağmen yazar bu kitapla usta bir kaleme sahip olduğunu kanıtlamış gibi duruyor. Okuduğuma pişman olmadığım kitaplardan biri daha diyebiliyorum. Hem kurgusal yönden çok iyi ve iyi olması nedeniyle tahminleri havada bırakıyor, hem de kişi analizleri çok iyi olduğundan insan okurken ciddi anlamda kişileri rahatlıkla hayal edebiliyor. Şahsen benim hayal gücümü dolu dizgin harekete geçirdi bu kitap diyebilirim.
Okumanızı tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar.
Kitabın Adı: Paravan
Kitabın Yazarı: Tim Weaver
Yayınevi: Ephesus Yayınevi
etiketler
alex
,
cinayet
,
david raker
,
ephesus yayınevi
,
Ephesus Yayınları
,
kanser
,
kayıp
,
kitap
,
kitap eleştiri
,
ne okudum
,
okudum
,
okuma
,
okuyorum
,
ölüm
,
paravan
,
polisiye
,
roman
,
seri katil
,
tim weaver
5 Ocak 2014 Pazar
Tarryn Fisher'dan Fırsatçı
Blogumu takip edenler bilir ki ben kpssye hazırlanan biriyim. Çok fazla boş vaktim yok. Ya ders çalışıyor oluyorum ya da dershane yollarında otobüslerde sürünüyor oluyorum. Böyle olunca da eğlenceli vakit geçirmek benim için büyük bir önem taşıyor.
Yeri geliyor müzik dinliyorum, sırf beynim dinlensin diye... Yeri geliyor film izliyorum sırf bu sene kpssde güncel bilgilerde soruldu diye... Ve yeri geliyor kitap okuyorum -ki bu en sevdiğim eğlenceli vakit geçirme hali- ve okuduğum kitapları yorumluyorum.
Şu ana kadar bir çok kitap yorumu yazdım blogumda ama bugüne kadar hiçbir kitabı bitirmeden o kitap hakkında bir şeyler yazmamıştım. Sanırım Tarry Fisher'in Fırsatçı kitabı bir ilk olarak bloguma teşrif ediyor.
Kitabın arka kapak yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Kalbini sadece bir kez verebilirsin; ondan sonraki her şey ilk aşkının peşinden gelir.
Her fırsattan istifade etmesiyle bilinen sivri dilli Olivia Kaspen, akılsızca çekip gitmesine izin verdiği eski erkek arkadaşı Caleb Drake ile şans eseri karşılaşınca kendisini ilk aşkıyla ikinci bir şans isterken bulur.
Caleb'in hafızasını kaybettiği öğrenen Olivia, onu geri kazanmak için ne kadar ileri gidebileceğine karar vermelidir. Ancak gerçek kimliğini ve kötü geçmişlerini gizli tutmaya çalışan Olivia'nın en büyük engeli Caleb'in kurnaz yeni kız arkadaşı Leah Smith'tir.
Böylece bu iki hırslı kadın arasında kendilerini hatırlamayan bir adamı elde etmek için girdikleri vahşi bir mücadele başlar. Ama çok geçmeden Olivia, bir zamanlar kendisinin olanı almak için savaşırken yalanlarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Peki, aşk her şeyi affeder mi?"
Aşk ve yalan çıkmazında sürüklenen ve okuyucuyu da yanında sürükleyen bu romanı okumak isteyeceğinizden eminim. Beklemede kalın, kitabı hele bir bitireyim. Muhteşem bir yazıyla geri döneceğim nihahahahahah.
etiketler
aspendos
,
aspendos yayınevi
,
aşk
,
fırsatçı
,
güzel
,
hukuk
,
ilişki
,
kadın
,
kız
,
kitap
,
kitap eleştiri
,
okudum
,
okuyorum
,
tanıtım
El Emeği, Göz Nuru Örgü Bebek Battaniyesi
Kuzenim hamile, hem de şu andan itibaren doğuma yaklaşık olarak iki ay kalmış vaziyette.
Annem de acaba ne alsam, ne yapsam, ne hediye etsem iyi olur diye düşünüp duruyordu.
Sonunda aklına el emeği, göz nuru ve de kullanışlı bir şey olan örgü bebek battaniyesi geldi.
etiketler
bebek
,
bebek battaniyesi
,
beyaz
,
çocuk
,
doğum
,
el işi
,
el yapımı
,
hamile
,
hand made
,
işleme
,
kadın
,
örgü
,
örgü battaniye
,
pembe
4 Ocak 2014 Cumartesi
Kitaplarımdan Bir Kaç Kare :)
Aziz Nesin'den Benim Delilerim
Ahmet Altan'dan Sudaki İz ve Tehlikeli Masallar
Paulo Coelho'dan Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım
Lynn Clark'tan Soss Duygulara Yardım
Robert Pinget'ten Fantoine ile Agapa Arasında
etiketler
book love
,
book lover
,
book porn
,
kitap
,
kitap aşkı
,
kitap okuma aşkı
,
okuma
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)